Tarihte Bugün: 13 Ekim: Yüzyılları Aşan Bir Günün Hikayesi
Her takvim yaprağı, geçmişin izlerini taşır; ancak bazı günler, çağları kapatıp yenilerini açan, kaderleri yeniden yazan olaylara tanıklık etmiştir. 13 Ekim, bu türden yoğun, dramatik ve dünya tarihini kökten etkilemiş anların yaşandığı nadir tarihlerden biridir. Bu tarih, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum sancılarının en kritik kararlarından birine, yüzyıllar sürecek bir efsanenin başlangıcına ve insanlık iradesinin sınırlarını zorlayan mucizevi hayatta kalma hikayelerine ev sahipliği yapmıştır.Türk Tarihinde Kritik Dönüm Noktaları
13 Ekim, Türk ulusunun yeniden kuruluş sürecinde atılmış iki hayati adımla, ulusal hafızamızda silinmez bir yer edinmiştir: Kars Antlaşması ve Ankara’nın başkent oluşu.1921: Kars Antlaşması ve Doğu Sınırının Kesinleşmesi
Kurtuluş Savaşı’nın diplomatik zaferlerinden biri olan Kars Antlaşması, 13 Ekim 1921 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Hükûmeti ile Sovyet Rusya’nın himayesindeki Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri arasında imzalandı. Bu antlaşma, Mart 1921’de imzalanan Moskova Antlaşması’nın bir devamı ve tamamlayıcısı niteliğindeydi ve Türk Devleti’nin doğu sınırlarını nihai olarak güvence altına aldı.Antlaşmanın imzalanmasında TBMM adına Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa başkanlığındaki bir heyet görev aldı. Karabekir Paşa’nın 1920’de Ermenistan’a karşı kazandığı askeri zaferlerin ardından sağlanan bu diplomatik başarı, yeni Türk devletinin uluslararası arenadaki pozisyonunu güçlendirdi.
Antlaşmanın Hayati Önemi:
- Doğu Cephesi’nin Kapanması: Kars Antlaşması ile Doğu Cephesi kesin olarak kapandı. Bu durum, TBMM ordularının tamamının Batı Cephesi'ne kaydırılmasını sağlayarak, Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra Yunan ilerleyişine karşı verilecek olan nihai mücadele için hayati bir askeri avantaj yarattı.
- Nahçıvan’ın Statüsü: Antlaşma, Nahçıvan'a özerklik statüsü verilmesini ve bu statünün garantörlüğünün Türkiye'ye bırakılmasını sağladı. Bu madde, Türkiye'nin Türk dünyası ile coğrafi ve kültürel bağlarının korunması açısından büyük önem taşır.
- Sınırların Tescili: Antlaşmayla Kars, Ardahan ve Artvin illeri Türk egemenliğinde kalırken, Batum Sovyet Gürcistan’a bırakıldı. Bu, Misak-ı Millî hedeflerine ulaşma yolunda büyük bir adım atılmasına rağmen, Sovyetler Birliği ile dostane ilişkileri sürdürme gerekliliği bağlamında bir uzlaşmayı da temsil ediyordu. Kars Antlaşması, Türk Kurtuluş Savaşı'nın diplomatik cephesinde Lozan'a giden yolu açan, askeri ve siyasi ağırlığı olan temel taşlardan biri olarak tarihe geçmiştir.
1923: Ankara’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkenti İlanı
Kars Antlaşması'ndan tam iki yıl sonra, 13 Ekim 1923’te, yeni kurulan Türk Devleti'nin kaderini belirleyen bir başka kritik karar alındı: Ankara, resmen Hükûmet merkezi ve başkent ilan edildi.Bu karar, rastgele alınmış bir idari eylemden ziyade, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğindeki ulusal iradenin, Osmanlı'nın yıpranmış ve yorgun mirasından kesin bir kopuşu simgeliyordu. Lozan Barış Antlaşması'nın (24 Temmuz 1923) onaylanmasının ardından, İstanbul'un işgal kuvvetlerince tahliye edilmesi süreci hızlanmış olsa da, yeni devletin kalbinin nerede atacağı tartışılıyordu. İstanbul’u savunanlar, şehrin tarihi, kültürel zenginliği ve coğrafi konumu nedeniyle doğal başkent olması gerektiğini düşünüyordu.
Ancak Atatürk ve dönemin Başbakanı İsmet İnönü için Ankara, bambaşka bir anlam ifade ediyordu:
- Stratejik Güvenlik: İstanbul, coğrafi konumu nedeniyle Boğazlar yoluyla askeri tehditlere açıkken, Ankara Anadolu'nun ortasında, güvenli ve merkezi bir noktada bulunuyordu.
- Milli Mücadele'nin Merkezi: Ankara, 1919’dan itibaren Milli Mücadele’nin karargâhı, direnişin ve bağımsızlık azminin simgesi olmuştu. Başkentin Ankara olması, yeni devletin ruhunun Anadolu'dan doğduğunu tescil ediyordu.
- Modernleşme Vurgusu: İstanbul, geçmişin yükünü taşırken, Ankara, sıfırdan inşa edilecek, modern, dinamik ve Batılılaşmayı hedefleyen yeni bir ulus devletin sembolü olacaktı.
1935: Mason Localarının Kapatılması
Cumhuriyet dönemi inkılapları çerçevesinde 13 Ekim 1935’te, Türkiye’deki tüm Mason Locaları bizzat Atatürk’ün talimatıyla kapatıldı. Bu adımın temel gerekçesi, Masonluğun gizli yapısının, Cumhuriyet rejiminin şeffaflık ve ulusal birlik ilkeleriyle çelişmesiydi. Locaların ulusal çıkarlar yerine evrensel, gizli ve hiyerarşik bağları esas alması, o dönemki tek parti yönetiminin millî devlet ideolojisiyle uyumsuz görüldü.Çağları Değiştiren Küresel Olaylar
13 Ekim, sadece Türkiye için değil, dünya tarihi için de büyük sonuçlar doğuran, siyasi ve sosyal yankıları günümüze ulaşan olaylara sahne olmuştur.1307: Tapınak Şövalyeleri'nin Kara Cuması
Tarihte "Kara Cuma" (Friday the 13th) batıl inancının ana kaynağı olarak kabul edilen olay, tam 13 Ekim 1307 Cuma günü yaşandı. Fransa Kralı IV. Philippe (Yakışıklı Philippe), şafak sökmeden verdiği gizli bir emirle, ülkesindeki tüm Tapınak Şövalyeleri'nin tutuklanmasını sağladı.Tapınak Şövalyeleri (Templier), Haçlı Seferleri sırasında kurulmuş, ancak zamanla Avrupa'nın en zengin, en güçlü ve en büyük finansal gücü haline gelmişti. Kral Philippe, şövalyelerin muazzam servetine göz dikmişti ve özellikle İngilizlere karşı yaptığı savaşlar nedeniyle Tarikat’a olan büyük borcunu ödemekten kaçınmak istiyordu.
Tutuklama ve Tasfiye:
Kralın emriyle tutuklanan binlerce şövalye, sapkınlık (heretik), haça tükürme, putlara tapınma (Baphomet), ahlaksızlık ve mali yolsuzluk gibi uydurma suçlamalarla yargılandı. İşkence altında alınan sahte itiraflar, Tarikat'ın itibarını tamamen yok etti. Bu olay, yıllar süren yargılamaların ardından 1314'te son Büyük Üstat Jacques de Molay’ın yakılmasıyla sonuçlandı ve Tapınak Tarikatı resmen dağıtıldı. Bu trajik tasfiye, bir anda zenginliklerini kaybeden Tapınak Şövalyeleri'nin akıbetine dair yüzyıllar sürecek efsanelerin ve komplo teorilerinin başlangıcı oldu.
1792: Beyaz Saray'ın Temelinin Atılması
Amerika Birleşik Devletleri’nin federal başkenti Washington D.C.’de, başkanlık konutu olacak binanın, yani Beyaz Saray’ın (The White House) temeli, 13 Ekim 1792’de atıldı. İrlandalı mimar James Hoban tarafından tasarlanan bu yapı, Amerikan demokrasisinin ve başkanlık kurumunun mimari sembolü haline geldi. Yapımın tamamlanması, 1800 yılında Başkan John Adams'ın buraya taşınmasıyla gerçekleşti. Beyaz Saray, tarihin farklı dönemlerinde (özellikle 1812 Savaşı'nda İngilizler tarafından yakılması gibi) büyük hasarlar görmüş, ancak her zaman ABD siyasetinin merkezi olarak kalmıştır.1884: Greenwich Başlangıç Meridyeni Kararı
13 Ekim 1884’te Washington D.C.'de düzenlenen Uluslararası Meridyen Konferansı'nda, İngiltere’deki Greenwich kasabasından geçen meridyen, resmi olarak Dünya Başlangıç Meridyeni (Prime Meridian) olarak kabul edildi. 25 ülkenin katıldığı bu konferansta, küresel zaman ve navigasyon sistemlerinin standartlaştırılması için tarihi bir adım atıldı. Bu tarihten itibaren dünya, Greenwich Ortalama Saati (GMT) baz alınarak 24 saat dilimine ayrıldı ve denizcilik, haritacılık ve daha sonra havacılık standartlaştırıldı.1943: İtalya’nın Almanya’ya Savaş İlanı
İkinci Dünya Savaşı'nın önemli dönüm noktalarından biri, İtalya’nın 13 Ekim 1943'te Nazi Almanyası'na savaş ilan etmesi oldu. İtalya Kralı III. Vittorio Emanuele’nin kararıyla, faşist diktatör Benito Mussolini'nin düşüşünün ardından, İtalya yeni bir hükûmet kurmuştu. Daha önce Müttefiklerle ateşkes imzalamış olmasına rağmen (3 Eylül 1943), bu savaş ilanı İtalya'yı resmen Müttefik Devletler safına taşıdı. Bu durum, Hitler Almanyası'nın güney cephesinde ek bir baskı altına girmesine ve İtalyan topraklarının kanlı çatışmalara sahne olmasına neden oldu.İnsanlığın Direnci ve Büyük Felaketler
13 Ekim, aynı zamanda insan iradesinin en zorlu koşullarda bile nasıl ayakta kalabileceğini gösteren iki büyük drama sahne olmuştur.1972: And Dağları Mucizesi (Uruguay Hava Kuvvetleri Uçuş 571)
Tarihin en şaşırtıcı hayatta kalma hikayelerinden biri, 13 Ekim 1972’de başladı. Uruguaylı bir amatör ragbi takımını, aile üyelerini ve destekçilerini taşıyan Uruguay Hava Kuvvetleri'ne ait Flight 571 sefer sayılı uçak, Şili’ye doğru uçarken And Dağları’nda, Vadi Gözyaşları olarak bilinen bölgede, yaklaşık 3.600 metrenin üzerindeki bir rakıma çakıldı. Uçakta bulunan 45 kişiden 12’si çarpma anında hayatını kaybetti.Geriye kalanlar için 72 gün sürecek inanılmaz bir mücadele başladı. Aşırı soğuk, kar fırtınaları, yetersiz yiyecek ve 29 Ekim'de yaşanan ve sekiz kişiyi daha öldüren çığ felaketi, hayatta kalanların sayısını 16’ya indirdi. Kurtarılma umutlarının tükenmesi ve telsizden arama çalışmalarının durdurulduğu haberini almaları üzerine, hayatta kalmak için akıl almaz bir karar vermek zorunda kaldılar: ölenlerin bedenlerini yiyerek hayatta kalmak. Bu etik ikilem, "And Dağları Mucizesi"nin kamuoyunda en çok tartışılan yönü oldu.
Felaketten 61 gün sonra, Nando Parrado ve Roberto Canessa adlı iki genç, hiçbir tırmanış tecrübesi veya uygun ekipmanı olmadan, yardım bulmak umuduyla batıya doğru, dağların zirvesine doğru tırmanmaya başladılar. On günlük insanüstü bir yürüyüşün ardından, Şili’de bir çobana ulaştılar. Parrado ve Canessa’nın çabası sayesinde, 22 ve 23 Aralık 1972 tarihlerinde kalan 14 kişi kurtarıldı. Bu olay, insan dayanıklılığının en çarpıcı örneklerinden biri olarak tarihe geçmiştir.
2010: Şili Madencilerinin Kurtarılmasının Başlangıcı
13 Ekim 2010, modern mühendislik ve insan iradesinin zaferi olarak kabul edilen bir kurtarma operasyonunun zirve noktasıydı. Şili’deki San José bakır-altın madeninde yerin 700 metre altında 69 gün boyunca mahsur kalan 33 madencinin kurtarılması için tasarlanan "Feniks" (Phoenix) kapsülü, bu tarihte yerin altına inmeye başladı.Dünya televizyonlarından canlı yayınlanan bu operasyon, uluslararası bir dayanışma örneğiydi. İlk olarak Florencio Ávalos'un başarıyla yukarı çekilmesiyle başlayan kurtarma, 14 Ekim sabahına sarkarak tüm madencilerin sağ salim yüzeye çıkarılmasıyla tamamlandı. Bu olay, sadece bir kurtarma değil, aynı zamanda kriz yönetiminde gösterilen ulusal ve uluslararası işbirliğinin muazzam bir örneğiydi.
Kültür, Bilim ve Sanatta 13 Ekim
13 Ekim, kültür ve sanat dünyasında da önemli olaylara ve kişiliklere ev sahipliği yapmıştır.Önemli Doğumlar (13 Ekim)
- 1925: Margaret Thatcher: Birleşik Krallık tarihinin ilk kadın Başbakanı (1979-1990) ve "Demir Leydi" lakabıyla anılan Thatcher, ülkesinde köklü ekonomik ve sosyal reformlara imza attı. Muhafazakar politikalarıyla 20. yüzyılın en etkili siyasetçilerinden biri oldu.
- 1941: Paul Simon: Simon & Garfunkel ikilisinin bir yarısı olan Amerikalı şarkıcı, söz yazarı ve müzisyen. Dünya müziği ritimlerini popüler müziğe entegre etmesiyle tanınan Simon, sayısız hit parçaya imza atmıştır.
- 1971: Sacha Baron Cohen: İngiliz komedyen, aktör ve yazar. Borat, Ali G ve Brüno gibi kurgusal karakterlerle, toplumsal ve politik hicvin sınırlarını zorlamıştır.
Önemli Ölümler (13 Ekim)
- 1973: Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı): Türk edebiyatının en özgün isimlerinden biri. Sürgün edildiği Bodrum'u (Halikarnas) mesken tutarak, Ege ve Akdeniz uygarlıklarını, deniz sevgisini ve mitolojiyi eserlerine taşıdı. "Aganta Burina Burinata" gibi eserleriyle tanınan yazar, 13 Ekim 1973’te vefat etmiştir.
- 1977: Bing Crosby: Amerikalı şarkıcı ve aktör. 20. yüzyılın en popüler ve en çok satan seslerinden biriydi. Özellikle "White Christmas" şarkısıyla ünlendi.
- 1987: Walter Houser Brattain: Nobel Fizik Ödülü sahibi Amerikalı fizikçi. Transistörün mucitlerinden biri olarak modern elektronik ve bilgi teknolojisinin temelini atmıştır.
Sonuç
13 Ekim, coğrafyalar ve zaman dilimleri arasında köprüler kuran, zıtlıklarla dolu bir gündür. Bir yanda modern Türkiye’nin geleceği, başkent kararı ve Doğu sınırı antlaşmasıyla şekillenirken, diğer yanda yedi yüzyıl önce en güçlü dini-askeri örgütlerden birinin sonu getirilmiştir. Bir dağ silsilesinde yaşam mücadelesi verilirken, yeryüzünün yüzlerce metre altından madenciler umuda tırmanmıştır.Bu tarih, sadece önemli kararların ve büyük olayların günü değil, aynı zamanda insan ruhunun dayanıklılığını ve tarihsel mirasın karmaşıklığını hatırlatan, ders alınması gereken olaylarla dolu bir mihenk taşıdır.
Bu derinlemesine tarih yolculuğunda hangi olayın detaylarına daha fazla odaklanmak istersiniz, yoksa bu tarihin kültürel etkilerine mi göz atmalıyız? Örneğin, Tapınak Şövalyeleri'nin efsanesi veya And Dağları Mucizesi'nin psikolojik boyutu üzerine daha derinlemesine bir bakış atmak ister misiniz?